Skip links

GAFAM ve Büyük Veri

Şu ana kadar soyut bir konsept ve hukuki bir terim olarak ele aldığımız “kişisel veri” kavramını, dünyadaki en büyük muhatapları özelinde örneklendirerek somutlaştıracağız. Literatüre GAFAM [10] (Google, Amazon, Facebook, Apple, Microsoft şirketlerinin adlarının baş harflerinin kısaltması) olarak geçen teknoloji devlerinin topladıkları, sakladıkları, işledikleri ve paylaştıkları “büyük veri”ler kapsamında kişisel verilerin korunması durumunu detaylıca inceleyeceğiz. Büyük veri “genel olarak kullanılan programların saklama, yönetme ve işleme kapasitesinin ötesindeki veri kümelerini anlatmak için kullanılan bir terimdir” [11] şeklinde ifade edilebilmektedir ve kişisel verilerden de oluşabilmektedir. Dünyanın her yerinden yüz milyonlarca insanın büyük veri boyutundaki kişisel verileri GAFAM vb. teknoloji devleri ya da dijital girişimler tarafından toplanmakta, saklanmakta ve işlenmektedir. Zira bu teknoloji devlerinin çoğu zaman ücretsiz olarak sunduğu ürün ve hizmetlerden mahrum kalmak, dünyanın herhangi bir yerinde eğitim alan, çalışan, eğlenen kısacası yaşayan modern insanın pek de göze alabileceği bir durum değildir. Bir taraftan bu ürün ve hizmetlerden faydalanan kullanıcı diğer taraftan koruma altında olması gereken kişisel verilerini kendi eliyle bu ürün ve hizmetlerin sağlayıcısına vermektedir. Örneğin; satın almak için bir bilgisayar arayan kullanıcı eğer Google’ı kullanırsa bir taraftan karşısına çıkan sonuçlardan alacağı bilgisayarı tercih etme, bilgi edinme ve karşılaştırma imkânına sahip olurken diğer yandan bilgisayar arıyor olma durumunun Google tarafından bilinmesine imkân vermektedir. Ya da Amazon’dan bir kitap satın alan kullanıcı, siparişinin kendisine ulaştırılması için gereken telefon numarası ve adres gibi bilgileri Amazon’a vererek bir taraftan ürünün kendisine kargolanmasına imkân sağlarken diğer yandan telefon ve adres gibi çok mahrem bilgileri Amazon’la paylaşmış olacaktır. Ya da internet üzerinden takip ettiği biriyle iletişime geçmek için Instagram profiline direkt mesaj gönderen bir kullanıcı bir taraftan istediği kişiye ulaşma imkânına erişirken diğer yandan yazdığı mesaj içeriğini Facebook, Inc. sunucularına yüklemiş olmaktadır. Bu gibi örnekler Apple, Microsoft, Hepsiburada, Turkcell, Onedio, Superpeer kısacası tüm teknoloji devleri ve girişimleri için de çoğaltılabilir. Tabii ki bu bilgilerin aktarımı kullanıcının gönüllü aksiyonunun yanında bir “kullanım sözleşmesi” kapsamında bağlayıcı bir akit ile sağlanmaktadır. Bu akitle bilgileri alan teknoloji devi ya da girişimi bu bilgileri şifreleyerek sakladığı, bilginiz ve izniniz dışında doğrudan okumadığı / dinlemediği / izlemediği gibi taahhütler vermektedir. Özellikle de dünyanın her tarafından yüz milyonlarca insanın bu tür bilgilerinin dünyanın en büyük teknoloji devlerinde “büyük veri” boyutunda olduğunu bilmek, her ne kadar verilmiş bir taahhüt de olsa insanları zaman zaman endişelendiren bir durumdur. Yakın zamanda oldukça popüler bir konu olarak Facebook’un anlık mesajlaşma uygulaması olan WhatsApp’ın Türkiye’de yürürlükte olan kullanım koşullarını güncellemesine gelen itirazları irdelersek bu endişenin boyutunu da kavrayabiliriz. Bu güncelleme ile kullanıcılarının mesaj içeriklerinden topladıkları bilgileri Facebook ile paylaşarak bu bilgilerle örtüşen türdeki reklamları görmenizi sağlayacaklarını belirten WhatsApp, kullanıcılarına 4 Ocak 2021 tarihinde gönderdiği bir bildirimle bu durumu duyurdu. 8 Şubat 2021’e kadar kabul edilmemesi hâlinde uygulamanın kullanılamayacağını bildiren WhatsApp, büyük bir tepki ile karşılaştı. [12] Kitleler hâlinde Signal, Telegram, Bip gibi diğer anlık mesajlaşma uygulamalarına geçiş yaparak WhatsApp’ı kullanmayı bırakan kullanıcıların sayısı, WhatsApp’a geri adım attırdı ve yeni sözleşmenin Türkiye’de uygulanması durduruldu. [13] Peki buraya kadar bir dijital özgürlük savaşını andıran bu tepki ve sonrasındaki sonuç bize neler anlatıyor? Öncelikle Türkiye’de popüler ve popülist bir konuya dönüşen “WhatsApp Hizmet Koşulları Güncellemesi” vakasında sosyal medya paylaşımlarının da etkisiyle yaratılan dezenformasyon neticesinde çok sayıda kişi WhatsApp’ın kendi mesajlarını okuyabileceği endişesiyle uygulamayı kullanmayı bırakmıştır. Halbuki WhatsApp, kullanıcı mesajlarını uçtan uca şifreleyerek ilettiğini, mesajların okunmasının mümkün olmadığını belirtmektedir. [14] Öyleyse okunamayan mesajlardan nasıl bir bilgi edinilebiliyor ve bu bilgilerle kullanıcılara nasıl kişiselleştirilmiş reklamlar sunulabiliyor? Burada veri hakkındaki veri yani üstveri ya da metadata kavramına değinmeliyiz. “Metadata veri hakkında bilgidir ve bu nedenle bir eserin yazarı, oluşturulduğu tarih, ilişkili çalışmalara bağlantılar vb. temel bilgileri sağlar.” şeklinde ifade edilen [15] metadata sayesinde verinin kendisi incelenmeden veri hakkındaki veri yorumlanmış olur ve istenen ilişkilendirmelerin yapılmasına imkân sağlanmış olur. Bunu şu şekilde açıklayabiliriz. Dijital dünyada yaptığımız her işlem bir iz bırakır. Eğer varsayılan ayarlarda kullanıyorsak; MS Word kelime işlemcisiyle bir metin yazdığımızda bilgisayarımızın adı, sistem saati, işletim sistemimizin sürümü gibi bilgiler de bu metin dosyasına kaydedilebilir. Ya da bir akıllı telefonumuzla bir fotoğraf çektiğimizde GPS ayarlarımız açıksa bulunduğumuz konum bilgisi bu fotoğraf dosyasına kaydedilebilir. Ya da bir e-ticaret sitesine girdiğimizde “çerezler”i kabul edersek sistem dilimiz, ülkemiz, sepetimize eklediğimiz ürünler arka planda çalışan yazılımlar tarafından kaydedilebilir. GAFAM ve benzeri teknoloji devleri ya da dijital girişimler bu örneklerdeki gibi binlerce metadatayı, asıl verilerimizi (Word dosyasının içinde yazanlar, fotoğrafın içindeki kişiler, kredi kartı bilgileri vb.) görmeden toplayabilir, saklayabilir ve işleyebilir. Ve bu bilgiler gerçek bir kişi ile eşleştirilemediği durumlarda bir “kişisel veri” olmaktan çıktıkları için bunların toplanması, saklanması ve işlenmesinde herhangi bir kanuna aykırılık bulunmaz. Sonuç olarak mesajlarının okunduğundan endişe ederek WhatsApp kullanmayı bırakan kullanıcıların endişesi bu noktada yersizdir denebilir. Çünkü WhatsApp, sanıldığı gibi kendi içerisinde oluşturulmuş ve kendi sunucularında tuttuğu verileri kurcalayarak bir bilgi ediniyor değildir. Zaten dijital olarak üretildiği için dijital dünyanın tabiatına uygun olarak her aksiyonda bir iz bırakan ipuçlarını takip ederek gerçek sizin değil dijital yansımanız olan bir “avatar”ın ne gibi eğilimler göstereceğini tahmin etmeye çalışarak maddî kazanç sağlamaktadır. Bunu da topladığı binlerce metadatayı analiz ederek oluşturduğu profillerin satın alma eğilimlerine uygun reklamlar göstererek, satış potansiyelini arttırdıkları satıcılardan aldıkları komisyonla yapmaktadırlar. Bu da kullanıcıların “arkadaşımla bir telefondan bahsediyorduk, ertesi gün reklamını gördük” ya da “sırt ağrılarımdan şikâyet ediyordum bir süre sonra bir fizik tedavi uzmanının internet sitesinden bildirim aldım” gibi izlendiklerini ifade ettikleri cümleler kurmalarına neden olabilmektedir. Oysaki dijital dünyada bıraktığımız izleri takip eden analitik pazarlamacılar, kabaca “daha önce telefonunun hafızasını temizleme konulu sayfalarda uzunca süre geçiren profiller şu marka yeni telefon reklamlarını görsünler” ya da “internet sitemizin bel ve sırt ağrıları ile alakalı sayfalarında uzunca vakit geçiren profillere şu fizik tedavi uzmanın yaptığı kampanya ile ilgili bir bildirim gönderilsin” gibi komutlarla ücretsiz olarak sundukları içerikleri monetize etmekte yani para kazandırır duruma getirmektedirler. Bu durum herkes için faydalı görünebilir. Ancak yaşanan bazı skandallar bu türden büyük verilere sahip teknoloji devlerinin kitleleri manipüle edebilme ihtimâlini de ortaya koymaktadır. “Cambridge Analytica, seçim süreçleri sırasında dijital varlıkları, veri madenciliği, veri analizi ve stratejik iletişim ile birleştiren bir İngiliz siyasi danışmanlık firmasıydı.” [16] Facebook’un geliştirici platformunda yayınladıkları bir uygulama ile topladıkları büyük ölçekli verileri kategorize edip seçmenlerin profillerine göre farklı eyaletlerde farklı reklamlar göstererek seçmen eğilimlerini manipüle etmekle suçlanan şirketin, ABD başkanlık seçimlerine ve İngiltere’nin Brexit sürecine dolaylı şekilde müdahale ettiği düşünülüyor. Bu skandalın ortaya çıkması sonucunda ABD Federal Ticaret Komisyonu, Facebook’a 5 Milyar Dolar’lık bir ceza kesmiştir. [17] Bunun gibi olayların yaşanmaması adına az önce sözünü ettiğimiz WhatsApp hizmet koşulları vakasında Avrupa Bölgesi olarak adlandırılan ülkeler, Türkiye’de büyük tepkiye neden olan güncellemeden yasal engeller sayesinde muaftır. Türkiye de mevcut durumun dışında bir endişeye konu olan vaka neticesinde bu kullanım koşullarından muaf olmuştur ve Türkiye’den kullanıcılar WhatsApp’ı eski koşullar ile ücretsiz bir şekilde kullanmaya devam etmektedirler. Bütün bunların ışığında şuna dikkat edilmelidir; teknoloji devleri, bütün bu bahsettiğimiz avantajları elde etmedikleri sürece kullanıcılarına kullanmak zorunda kaldıkları üstün ürün ve hizmetleri ücretsiz olarak sunamayacaklardır. Ancak bazı durumlarda sağladığımız bu avantajların bedeli, ücretsiz kullandığımız ürün ve hizmetlerin ederlerinden çok daha fazla olabilmektedir. Dolayısıyla bu denge; güçlü kurumlar, etkili düzenlemeler, caydırıcı yaptırımlar, toplumsal bilinç ve dijital okuryazarlıkla sağlanmak zorundadır.